6 Temmuz 2008 Pazar

birşey var içimde şimdiden üşüyen...














yok yani yazmak istemiyorum aslında melankolik yazılar... melankoli yasaklanmalı bence... oturup hislenmeye, histerikleşmeye ayrılan tüm vakitlerimi geri talep ediyorum kendimden... arzı mümkün olmasa da istiyorum işte... öyle dururken bile panik içindeyim zaman yetişmeyecek diye. niye? halbu ki oturup düşünmek, üzülmek, hüzünlenmek için ne çok zaman harcıyorum. iddia edilenin aksine hiç de idealist bir insan değilim aslında. değilim işte... "niyet" zenginiyim ben. bugün miami yi görmek isteyen ben dün hindistan için ruhumu satardım. hala bir klarnetim olsun istiyorum, çalamayacağımıbilsem de.. çalmak dahi istediğimden emin değilim. mesela dil öğrenmiyorum birkaç aydır, dilim peltekleşşşşşti. en keyif aldığı şey şarkı söylemek olan ben sesimi unutuyorum yavaş yavaş... velhasıl öyle dışarıdan gözüktüğü kadar sıkı değil bağlarım şu hayatla... hani biraz birşeyler dürtse kopup gitmeye hazır. hayır hayır! melankoli olsun diye söylemiyorum bunları... başta dedim "yasaklamak lazım melankoliyi" diye... bir arkadaşım için üzgünüm mesela bugün. ve tek tek elime alıp koliye koyduğum her obje için. halbu ki sadece sinir bozucu olmalı toparlanmak (hop konu dağıldı.) ne diyorduk, evet: melankoli yok şimdi, şu anda.

şimdi asıl konuya dönelim. tabi! "aslında bir konu var". az önce girizgahtı sadece yaptığım. (girizgah yalnız. peh) az önce aralık olan balkon penceresi ve hemen masamın yanındaki cam arasında seriin bir esinti oldu. bu esintiden sadece bir kaç dakika önce sıcaktan bunalmış ben, içi ürpererek ısınmayı hayal ettim. yani çok üşüsem de, hani böyle soğuktan donsam da sesimi çıkarmamalıydım lakin yok... hemen sıcağı aradı vücudum. "alışmak"la alakalı düzensiz bir taraf var bende, belki herkeste... soğuğa lanet, sıcağa lanet... yalnızlığa ve kalabalığa... açlığa ve tıka basa tok olmaya... düzene ve düzensizliğe... yani... düşüncesi mutlu eden bir yer var aklımda... "huzur"u (ki kendisi nerelerde ne zamandır) bulacağıma inandığım. ama garipte bir bilme hali: o yer gittiğim yer değil. olduğum yer değil... alışmışlığım ve alışacak olacağımı bilmek hiç bir anlam ifade etmiyor işte. dediğim gibi alışmanın karışık, düzensiz bir tarafı var işte. kaç kez şu odaya bakıp da değiştirmek, bozup baştan sıfırdan yapmak istedim, kaç kez... ama şimdi... aptal bir mumluğun yerini değiştirmek canımı sıkıyor. diğer taraftan yeni bir ülkede, yeni bir şehirde, yeni bir odanın duvarlarına iki fırça boya çalma hevesliliği... sonra.....
tekrar sıcak bastı... şimdi o esinti için neler vermezdim... şöyle içimi titretecek bir soğuk için... ve beş dakika sonra belki bir hırka ararım... ve bu böyle devam eder...
bir teneke dolusu sardalyanın içindeki minik bir hamsiyim sadece... bir ben biliyorum farklı olduğumu ama yiyene ne tadım, ne kokum ne de tipim farklı gelecek... belki basit bir refleksl, mesela beş dakika sonra evden çıkmayı düşünürken bakmadan alıp atacak ağzına... hikayem mide asitleri içindeki kibirli hamsi olarak son bulacak... (karnım acıkmaya başladı sanırım)
bu kadar istikrarlı saçmalamak bir şarkıyı hak ettirdi:

l'altra-better then bleeding...

And your heart breaks
Tonight or another night
Red handed and planning
So smooth operation
Like a drive-by
But better than that
Earthquake and car crash
No danger
It gets lighter since you've been stitched up
So smile and say and wave goodbye
All at the same time
Clearly recommended rest
No days, no dates
Only seasons
Better than bleeding
No welcoming
Better than bleeding
No helping
No danger
No welcoming
Better than bleeding
So smile and say and wave goodbye
All at the same time
Better than bleeding
Better than that