6 Ağustos 2008 Çarşamba

Yazmak çok Ankara'lı birşey. Ankara ya geldikçe dürten birşey. Böyle elimde kağıtlar olsa yazsam yazsam dediğim nadir yer Ankara. Hani üretkenliği bu kadar baltalayan bir şehrin insanı yazmaya bu kadar sevki de bir garip... (üretkenliği baltalayan derken hangi üretkenliğimi ne vakit baltalamış da saydırıyorum şmidi diye de haksızlığımı sorguladım. tekzip tez elden gelsin...)

Sigara içmek de çok Ankara'lı...
Oğuz Atay'ın tutunamayanlar ı da bana göre ankaralı mesela. Şöyle düşününce hafızamda tuttuğum tüm mısralar Ankaralı keza. Kahve falı Ankaralı. Hamama gitmek Ankaralı. Böyle acayip acayip şeyler hep Ankaralı. Hayret!

Yani burda, bu şehirde kendimle ilgili garip bir durum var. Ben buna bir isim koydum: "pause sendromu" evet evet... literatüre böyle geçsin rica ederim. "pause sendromu". Buranın dışında yaşadığım hayatları çık = ankarada süregelen hayatım... Aynı kokuları başka bir şehirde alsam öyle hissetmiyeceğim misal ama burda "öyle" hissediyorum.

Anlatması o kadar güç olduğundan da "böyle" saçmalıyorum. Burası benim bir yere kadar büyüyüp sonra durduğum yer. Bilmem kaç sene evvele ait hikayeler sanki dün yaşanmışlar. Geri tepen bir tarafı var buranın. Dün gece mesela uykuyla uyanıklık arasında bir an bocalıyıverdim acaba ben İstanbul a yurt kaydına mı gidiyorum bu hafta sonu diye. Ya da Portekiz vizesine geldiğim seferden ne farkı var yani bu gelişimin? Aynı seneryoyu aynı insanlarla tekrarlıyorum. böyle 5 şarkılık bir long play var elimizde bir de pikap; döndür dur hesabı... (dedem bana long play arşivini verecekmiş bu arada. "yerleşik düzene geçince sen" dedi. hiç elime geçmeyecek bir long play arşivim var. aman ne güzel...)

Gideyim de şu balkonda yüzümü bir Ankara'nın gece ayazıyla yıkayayım yatmadan önce...

5 Ağustos 2008 Salı