30 Mayıs 2009 Cumartesi

ulen isveç!

saat olmuş 11 hava yeni kararıyor. herkes sokakta, bir şenlik bir festival bir bişey. her taraf bir çiçek bir böcek. gidecez diye ipneliğine işte.
deniz gitti bugün. benimse 4 günüm kaldı. aylar sonra ilk kez yalnızım. biraz acayip. mecidiyeköy flashback i oldu. yemeye teşvik ediyor (sigaraya tekrar başlamak mı?!?)
gene bir kolilemeler bir toplanmalar gerekli diye başıma ağrılar giriyor. bu sefer "katlamadan tep" yöntemiyle durumu kurtarmak niyetindeyim bakalım hayırlısı amin.
bir de house güzel dizi. geç olsun da güç olmasın amin.
amin.

25 Mayıs 2009 Pazartesi

mazeretlerim benden büyük! kıtırt!

Başlık arabesk şarkı sözü gibi oldu ama zararı yok. Efkarla karışık sinir harbindeyim her final/bütünleme/proje teslimi zamanında olduğu gibi. Çok değil bir haftaya kadar dünyanın öbürküsü ucuna gideceğim ama hiç bir yere kıpırdamayacakmışımcasına mutfak masasında kaba etlerimi çürütüyorum. Ev yine etüd mekanı. Her köşede bir yitik + önünde bir laptop. Bilgisayarların canı kalmadı artık.
Kütüphaneden aylaaar evvel aldığım ve aldığım gün yapılacaklar listesinde en bir tepelere oturttuğum kitabı (Objects of Desire) bilmem kaç bininci kez ve yine son saniyede renew ettikten sonra dedim şu yarım saatlik molamı neden google reader a bakarak geçirmeyeyim?!?!
Düzenli olarak arkadaşın, eşin dostun blogunu takip ederken, diğerlerini "yarın yarın" diyerek ötelemekten öyle bir tepelenmiş ki, yine elim istemeden "mark as all read" tuşuna gidiverdi. Dedim "yeni bir başlangıç yapmaya ne dersin". Böyle "sıfırlayınca ertesi günden başlayarak acayip düzenli okuycam wallaha" iç sesi kualğıma kulağıma...
Sonra fark ettim ki bu kaçıncı olacak. Saçmalama eşiğimin sınrılarında kolbastı oynadığım için şu an çok mantıklı bir şey yazmıyor olabilirim lakin bu yığıldıkça "mark as all read" olayı suratıma tokat gibi çarptı dürüst olmak gerekirse.
Durumlar kaldıramayacağım, başedemeyeceğim noktaya geldiğinde sıfırlama alışkanlığı edinmişim de haberim yokmuş.
Ulu google sen nelere kadirsin.
Durduk yerde aydınlandım, pırıl pırıl oldum görüyor musun sen!

22 Mayıs 2009 Cuma

torkelina

Dayanamadım ben de bir quiz çözüverdim. "what is your swedish name?" : Torkelina

You're an Torkel or Torkelina. That name means 'probable sacrifice for the Gods'. You don't believe in norse gods. Sadly enough the norse gods didn't believe in you either. You take science to seriously, and probably think this test was a waste of time.

proje yapmamak için birazdan da havuçlu kek ya da elmalı tart yapmayı düşünüyorum. ya da ikisini de...

14 Mayıs 2009 Perşembe

izlanda

Bu kadar kolay olamazdı zaten. dün 1700 kron olan bilet fiyatları bugün 4500 kron. bergenden kalkan ferry ler ayda 3 kere. netice itibariyle gidemiyoruz. ve ben gidemediğimizi haber verebilmek için dahi sevgili arkadaşım Rasa2ya ulaşamıyorum. Cep telefonu kullanımı bazı insanlara yasaklanmalı. Böylelikle her seferinde belki bu sefer ulaşırım umuduyla ömrümüzü yemek zorunda kalmayız.
nıaaaaaaaaaaaaa.

10 Mayıs 2009 Pazar

1 2 3 hooopaaa sevgili günlük

Bir heyecan fırtınasıdır gidiyor efem. Şu blog u günlük gibi kullanmayayım dedikçe düşülesi notların hacmi artıyor. Bir de dillere pelesenk olmuş "insan unutur", kendimize not düşmek lazım o sebepten.
Bir telaşla, apar topar Türkiye'ye gittim geldim. Nasıl oldu nasıl bitti bişey anlamadım. Çok daha acısızdı lakin. Daha kafam rahattı. İlk gelişmiş tokat gibi çarpan surata. Bu sefer baya evimi falan bile özledim o kadar. Bu Türkiye seyahati -biraz da İzmir'den ve şenlikten mütevellit- kakaolu soya sütü gibi pek bi tatlı oldu.
Neyse efem, yazın nasıl yapsam da şu Kanada da düzenlenen organizasyona gidebilsem diye düşünürken vize mevzusu mali problemlerden de beter çıktıydı. Öyle ki İskandinav ülkelerinde yaşayan insanlar vizesiz Kanada'ya giriş çıkış yapabildiğinden burdaki hiç bir elçiliğin vize işlemleriyle ilgilenmiyor oluşu bir yana dursun, bana vize almam için Londra'ya gitmemi önermeleri bambaşka oldu. Vize almak için vize almak ne cins bir durum ola ki. Viva 3rd world citizens!
Tam bu saymalar sövmeler arasında burda doktora yapan bir güzel Huriye Abla dedi ki bana, "Özge Özge benim abim Connecticut da sen git onlarla kal, yazın orda çalış, Amerika da takıl, ordan da mevzu için Toronto'ya geçiverirsin bir günde vize alıp". Ben dedim: "Bir daha söyle!" =)
Öyle böyle derken yeni dünyayı göreceğiz en sonunda. Aman aman.
Amma velakin heyecanım bundan mıdır? Neiiin! Uçak biletlerine bakarken en uygun uçuşun Reykjavik İzlanda üzerindne olduğunu görünce bir dizlerim çözüldü, bir gözlerim karardı. Böyle oturduğum yerde bir gittim geldim. Tam yanıbaşımda da pek saygıdeğer freundum Rasah da aşka geldi. Dedi "O kadar gidecen de iki saat mi kalacan havalannından çıkmayacan mı? Hem benim arkadaşlarım var misafir eder, ben de gelem araba kiralayalım, 4 gün turalayalım adayı bişey bişey" Hoppaaaaaaaa!!! diyip bir çıkmışım kanepenin üzerine, sen de kolbastı ben diyim çayda çıra, öyle koreografi görmemiştir cümle alem.
Şimdi oturdum oturduğum yerde felaket teorileri üretiyorum. İşte vize alamıycam, Vize alsam da Rasah vazgeçecek İzlanda işinden, lastik patlayacak, şöför atlayacak, inek dağa çıkacak bilmem ne. Ama nicedir hissetmediğim bir heyecan bişeysi de bööle geldi oturdu mideme. Pek güzel pek güzel.
Haftaya hep beraber günübirlik benim vize görüşmem için Zitokolme gidilecek bakalım. Incredible 4 olarak gidip vizeyi alıp gelecez işalla amin.
Şu son 3 haftasına girmişkene okulun, hala başlanmamış bir festival projesi ve flash animasyon projesi duradursun, ordan oraya pervane gibi dolanmak güzel.
Sevgili günlük,
yazıma çok sevdiğim bir şarkı sözüyle son vermek isterim:
"Hop tiraliralelli naynananininom
Hooop tiralirallelli nayninanom"

Bir de hiç yoktan halk kahramanı Gongo'yu da kaybettik ya kafamıza pırt yapsınlar...