10 Ekim 2010 Pazar

Biz bize benzeriz..

Az önce Meksikali komsum geldi. Dertli.. Babasiyla konusmus. "Isin hazir bitir gel master" i demis. Burada Entertainment&Art Master i yapmasini pek tabi ki zaman kaybi olarak goruyor aile. Baba petrol endustrisinde falan.. Bizimkine bicilen yol da o cinsten..

Dedi; "cok degil bir kac ay bile bekleme luksum yok bitirdikten sonra. olsa, beni mutlu edecek seyi yakalayana kadar ugrasirdim."

Hikayeler tanidik oluyor gelinen ulke gelismekte olan(!) bir ulke oldugu vakit (az gelismis demeyelim kalpler kirilmasin degil mi?!).
Babasi JoseFernandoRodrigues le bizim Ahmet Amca arasinda bir fark yok yani.

Ozetle burdaki bir Svensson bir Johansson dunyayi degistirecek isler yapabiliyorsa, hadi dunyayi degistirmeyi de bir tarafa koyalim aksamlari yastiga basini mutlu koyabiliyorsa isinden evine geldigi vakit, gencken sahip oldugu bekleme luksundendir dedik.
Benimse iki ogrenim seviyesi arasi verdigim en uzun ara bir aylik bir yaz tatili kadar..
Tespitimiz cebimizde.. Bir boka yaradigi yok suphesiz..

3 Ekim 2010 Pazar

özet geçiyorum



Şöyleyken böyle oldu;

-Referandum dönüşü bir veni-vidi-vici bile diyemedim. İsyanım var..

-Tüketerek varolmaya başladım: Daha önce gittiğimin yerin iki katını ödediğim bir Spa üyeliğim, çok da ihtiyacım olmadığı halde edindiğim ve okulun garajında duran bir arabam, öğrenci harçlığıyla bir haftalık parayı gömdüğüm bir yatak örtüm var. Tek derdim rengine tilt olduğum duvar kağıtlarını değiştirmek. Ortalama bir İsveçli gibi yüksek vergi oranlarından şikayet etmeye başlamak için de iki üç ayım var diye tahmin ediyorum. In Social Government We Trust ?!

-Hayatımı güzelleştiren insanları geride bıraktıktan çok değil iki sene sonra burda hayatımı güzelleştiren insanları da bir bir gönderdim. Saadetim beklendiği üzre uzun da sürmedi hani, ettiğimi buldum canlar... Geriye kalan son ve en bir kıymetli olanının da bugün elinde bavuluyla ayrılışının ardından gönül rahatlığıyla arkada kalan diş fırçası, keyboard, ses kartı gibi objelerle sohbet edebilirim. Deliliğimi de tain edecek kimse kalmadı zira... (fonda "acıların çocuğuyum" çalmıyor, hala stabilim..)

-Televizyonu açtığımda How I Met Your Mother ya da türevi Ingilizce bir yayın çıktığı vakit içimde sevgi kelebekleri uçuşuyor. Tüketim çılgınlığımın uzantısı iphonedörtbirkeremaşallahı da en çok sevmemin nedeni afili özellikleri falan değil, sabah gözümü açtığım vakit NTVMSNBC ye tıklamak suretiyle Türkçe yayınla ayılabilmek. Alamancı kafası en bir güzel kafaymış onu anladım. Benim de bir çanak antenim olsun istiyorum artık balkonumda. O kıvama geldim.

-Kendimi "daha önemli işler" teması altında topladığım bir dizi pratiğin içine gömüp "daha mutlu eden işler" i yapmayı ertelemek suretiyle cezalandırmak gibi bir alışkanlık edindim. Henüz cezanın sebebini tain edebilmiş değilim. Bulursam yazarım. (daha mutlu eden işler için bkz: müzik yapmak, mektup yazmak, akademiyle ilintisiz okuma yapmak, yoga yapmak, party beeds den kolye yapmak, silip silip tekrar makyaj yapmak, yemek yapmak, ve niceleri..)

-"İsveç'de kimse 8 saatten bir dakika fazla çalışmıyor" diyenin alnını karışlarım gari. Bana neden bu kadar çok para veriyorlar diye düşünüyordum. Anlamam uzun sürmedi. Ortalama bir PhD olmak ister misin deselerdi "he" derdim halbu ki. "Stay hungry stay foolish" dememişmiydik a canlar..

-Hayatımda ilk kez bu kadar "öteki" yim. Bu mevzu uzun, özetle anlatılacak gibi değil. Ama kısaca yurt dışında okumak ve çalışmak epey farklıymış. İsotlusundan bir buçuk porsiyon hergün.. Jaaavist!

Özet geçiyorum dedim, geçmedim zati. Şimdi daha yazarsam terbiyesizlik olur, goygoyculuk olur. Esenlikle hadi öptm bye!