27 Ağustos 2010 Cuma

Bir hoca olarak Özge... Saçmalamayın lütfen!




Doktoram resmi olarak başlamamışken henüz, bu hafta ilk dersime girdim. "Fake Lecture" dedikleri bir hadise var bizim okulda. Kick-off week'de gençlere her akşam içirmek suretiyle bir dizi ısınma turu attırıyor üst sınıflar. En sert olanı haftanın ilk gecesi. Salı sabahına da zorunlu bir ders koyuyorlar. Giriyor bir hoca, kafadan başlıyor tahtaya formüller diagramlar çizmeye. Yarım saat sonra "Fadder" lar (yeni gelenleri yoldan çıkartmak üzere görevli üst sınıflar) dalıyorlar sınıfa ve çocukları dışarı çıkartıp kaldıkları yerden yoldan çıkartmaya devam ediyorlar.

Departmandaki kongre yoğunluğu yüzünden benim mezun olduğum master programının Fake Lecture ı bu sene bana patladı. Daha gerçek bir ders vermemişken ömrü hayatımda, örtmenlik hayatıma dersin fake i ile başladım. Farklı ülkelerden gelmiş 30 a yakın öğrenci bir bir sınıfı doldurdular akşamdan kalma halleriyle. Bir süre hoş geldiniz beş gittiniz muhabbeti. Sonra kalktım başladım yazmaya utility maximization bok püsür. Hepsinde akşamdan kalmalıkla karışık şaşkın/ysfysf bir ifade... Bense 'neanlattığındaneminadam'ı oynuyorum tahtanın önünde. Tek perde...

Sınıftan çıkmadan önce bir kaç öğrenci etrafımı çevirdi. Almanlardan bir tanesi yanındaki nereden geldiklerini şu anda hatırlamadığın 4-5 öğrenciyle beraber, yaşadıkları kafa karışıklıklarından bahsettiler kısaca. Ben de "I will do my best to help you. I haven't passed to the dark side yet!" dedim spontane..

Bana söylerken çok "cool" gibi gelen şeyin aslında ne kadar acıklı olduğunun farkına varamadım iki akşam sonrasında student pub'a gidene kadar. Onlarla beraber öğrenci barında tepinemeyeceğim gibi, bir durum olduğunda okulun tarafını tutamayacak kadar da öğrenci hissediyorum kendimi şu anda. Yani öğrenciliğin ceremesini çekerken, nimetlerinden faydalanamama hadisesi.

Ne vakit 'dark side' a geçerim/geçer miyim bilmiyorum, lakin...
Tarihim için not düşülesi bir hafta oldu. Bir hoca olarak Özge: Saçmalamayın kuzum!

17 Ağustos 2010 Salı

ARAF




Bundan 5 sene kadar önce, (Portekiz'den dönüşüme denk geliyor yanılmıyorsam) Sinem elime tutuşturmuştu her sayfası cildinden ayrılmış, harap haldeki bir nüsha Araf'ı. Şöyle elimde zar zor döndürüp arka kapağında yazanı okumuş, okuduğum gibi de kitabın içine kuyuya düşer gibi düşmüştüm:



"Kim gerçek yabancı-bir ülkede yaşayıp başka bir yere ait olduğunu bilen mi, yoksa kendi ülkesinde yabancı hayatı sürüp, ait olacak başka bir yeri olmayan mı?

---

İsimlerin yabancı memleketlere ayak uydurma sürecinde muhakkak bir şeyler eksilir - bazen bir nokta, bazen bir harf ya da vurgu. Yabancının isminin başına gelenler pişmiş tavuğun olmasa da pişmiş ıspanağın başına gelenlere benzer - ana malzemeye yeni bir tat eklenmesine eklenmiştir de kalıpta gözle görülür bir çekme olmuştur bu arada. yabancı işte ilk bu fireyi vermeyi öğrenir. Yabancı bir ülkede yaşamanın birinci icabı insanın en aşina olduğu şeye, ismine yabancılaşmasıdır."

Araf benim hayatımın bugünkü hikayesini anlatmazken Araf'ı sevdimdi. Hikayenin 'ait olacak başka yeri olmayan' safında kendime ait olacak yer yaratma kavgasındayken... Bunu böyle melankolik bir tondan içli bir şarkı söyler gibi söylemiyorum. Aksine böyle bir kavga vermenin gereksizliğine inanmaya başladığımdan bugün, o gün "kavga" dediğimi tebessüm ederek anımsamak benimkisi.

Çünkü yabancılaşma, öyle ekseriye iddia edildiği gibi ait olmadığın(!) topraklara göçmeyle başlamıyor. Göçme hevesi -ya da alışkanlığı diyelim- bir yere aidiyet hissedememenin kaçınılmaz sonucu sanki. 18 sene yaşadığım Ankara'ya, İstanbul'a hissettiğimin yarısı kadar ait hissetmiyorsam kendimi ve İstanbul'a hiç ait hissetmemişsem zaten, bu aidiyet dediğimiz belki de sadece anı biriktirmekten ibaret bir hadisedir.

Uzun lafın kısası, hiçbir şey o kadar da mühim değil artık şu adımdan başka. Onda da alfabesinde "Ö" olan memleketi bulmuşum ölsem de gam yemem...

16 Ağustos 2010 Pazartesi

ben dönerim oldugum yerde



Dondum Isvec'e Turkiye'den.
Su "dondum ki dondugum yerde degildim" hadisesi hayatimin ozeti olsaymis...