19 Mart 2010 Cuma

Alkazar Sineması Mabel Çiklet Gibidir

Alkazar Sineması kapanıyormuş. İstiklal Caddesinin arnavut taşlarını söktüklerinden beri hiç bir haber o minvalde bu kadar canımı sıkmamıştı.
Alkazar sineması Mabel çiklet gibidir, yılda bir iki kez alır sevinçten deliye dönersin. Ben üniversite için İstanbul'a ilk geldiğimde, kulakları çınlasın Sedat götürmüştü Alkazar'a. Kutup Çizgisi Aşıkları vardı. Böyle her zamanki tok sesiyle "burası güzeldir.." demişti. Girdiğimde salona, nefesimin kesildiğini hatırlıyorum. İçimden "İstanbul'dayım" diye geçirip sevindiğimi.. Film çok güzel, ama coğrafi olarak çok uzaktı. Yani İstanbul'a gelebilmenin kendisi büyük hadiseydi en nihayetinde. Kutupdairesi çok gidilemez bir yerdi. O yüzden bir masalı dinler gibi izledimdi filmi. Çok değil bir kaç sene sonrasında şu satırları kutup dairesinin içindeki evimden yazıyor olmak ne ironik.

Çıktığımızda dışarıda deli bir yağmur yağıyordu. Ve insanlar kaçışmıyordu yağan yağmurdan. İnsanlar Ankara'da yağmurdan kaçar. Eğer şemsiyeleri yoksa, elleriyle, çantalarıyla korumaya çalışırlar kendilerini yağan yağmurdan. Taksim öyle değildir. Gereksiz bir gurur oturduğunu hatırlıyorum üstüme. Yol üzerindeki müzik dükkanından, Şevval Sam & Kazım Koyuncu dan "Gelevera Deresi" çalıyordu. Ben şarkıyı ilk kez duydum o gün. Sedat bir heyecan durdu kaldı dükkanın önünde. Aynı gün mü hatırlamıyorum bana bir cd sini hediye etmişti.

Sıcak brişey içelim içimiz ısınsın diye "Uçan Ev" e gittik. Ne güzel isimdi uçan ev bir kafe için. Orayı da ilk kez duyuyordum. O sokaktan da ilk kez geçiyordum..

Büyüyor gibi hissettim o gün. Çok kilit günler, anlar vardır insanın kafasında, anahtar kelimelerle çakar. O gün çok farklıdır benim hafızamda. O gün hayatımın başka bir tarafa doğru evrildiğini öyle büyük büyük hissettiğim bir gündür. Alkazar'da bir film izleyip, İstiklal'de yürüyebilmek, Taksim'de bir çay içip, "manzaralı duraktan" çirkin bir iett otobüsüne binmek, gecesine İstanbul'da gözümü yummak... Ankara'dan çıkmış olmaktı o gün. Bugün Alkazar'da izlediğim gibi bir coğrafyada olmak dürtüsünün en ilkel zamanları...

Üzüldüm vesselam. Mabel çiklet gibidir Alkazar zira benim için. Şimdi çıksam köşedeki büfeden edinemem ama duysam ki Karaköydeki mütevazi fabrikası kapanmış Mabel'in, oturur yarım gün ağlarım. Çocuğum'da yesin isterim baston çikolatadan, çiğnesin arap bacıdan. Tutayım elinden bir filme götüreyim Alkazar'da.. Kısmet değilmiş...
Canım sıkıldı akşam akşam...

Bir keresinde de böyle İ.Melih GÖkçek kuğulu parkı yıkacakmış diye duydumdu da kalp krizi geçiriyordum. O da başka bir hikaye...

Hemşerim The Cardigans'dan Alkazar için geliyor,
"Couldn't Care Less"
manidar olaymış...

3 yorum:

KuzeyGüney dedi ki...

Ne güzel bir yazı olmuş Özge. Alkazar sinemasının önünden elli kere geçmişimdir ama hiç girmedim içine, ne büyük kayıpmış, üzüldüm.
Kutup Çizgileri Aşıkları en sevdiğim filmlerden biridir...Bu vesileyle onu da hatırlattın, sağolasın.

irenipek dedi ki...

Alkazar karanlıklar içinde, Film Festivali ilk defa Emek olmadan gerçekleşiyor. Buralar biraz tatsız, idare ediyoruz işte :(

aeiou dedi ki...

alkazar kapanalı iki haftadan fazla oldu. hislerime tercüman olmuşsun. kapandığı günden bir gün sonra sinemaya gitmek üzere oraya yönelmiştim ki kapıda "satıldı" dediler. zırıl zırıl ağladım ya. çok fena oldu.