19 Haziran 2009 Cuma

turca en nueva york

Nasıl oldu bende anlamadım. Her şey bir anda oldu. Bir türlü gelmek bilmeyen Kanada vizem için sabahın bir köründe kendimi bir Mtero-North New York exprese atıverdim. Hani zorunluluktan resmen. Halbu ki böyle canlandırmamıştım elbette kafamda. Yılların mevzusudur yaw New York'a gitmek. Bri nevi level atlamak gibi. O sokaklarda yürüyüşümü, üstümdeki kıyafetlere kadar kafamda çizdiğim zamanı bilirim. Lisede miydim? Nil bir albüm çıkarmıştı. Onda da babasına yazdığı bir şarkı vardı: "New York'a gittiysem nolmuş? Babamı üzdüysem nolmuş? Gencim bir yarınım kalmııııış" diye... Ben Ankara'dan daha burnunu çıkarmamışken Medison Square de düşünebiliyordum kendimi, lisenin bahçesinde kulağımda discman sonsuz turlar atarken. Ya ya..
Velhasılında o gün böyle geldi. Vize çıktı mı yetişcek mi kaygılarıyla nereye gittiğimin farkında olmadan (çok da umrumd olmadan) Manhattan'a vardım. Sanki günlük ritüelimmiş gibi kaygısızca o trenden indim, sanki yıllardır kullandığım bir yermişçesine garda çıkış kapısını buldum, başladım konsolosluğa doğru yürümeye. Kahve ihtiyacı duydum uyanabilmek için -sabahın yedisi- önüme gelen ilk starbucksa girdim. "Herzamankinden" ifadesiyle kahvemi istedim: "Medium Regular". Elime kolum kadar bir bardak tutuşturduklarında ancak içinde olduğum gerçekliği idrak edebildim (işte idrak denebilirse).
Kanada konsolosluğunda Venezuelalı bir müzisyenle tanıştım. Ezberinden Nazım şiiri okuyabilen kaç adam bildin? Bu onlardan biri çıktı işte. Bana ezberden Orhan Pamuk kitapları sayıyor. Dedim "Ben bir Ergenekon bilirim gerisi boş, hem sen biliyon mu Twin Towers'ı Hizbullah yıkmadı. ya ya!" O da dedi ki "Sen onu geç de ben buralıyım, Brooklynde oturuyorum" O Brooklyn deyince bu bizimki "dedim yaa dedim sen dedim nasıl dedim ha ha ha!"
Piyango çıktı resmen çocuk cıvıklık bir tarafa. Yavşak olmayan, entellektüel -den kasıt okumuş etmiş-, yurt sışında yaşayıp da Chavez'i seeeevmiyooom demeyen tek Venezuelalı da koskoca New york da bana Kanada konsolosluğunda denk geldi. Hikmetinden sual olunmaz işte rabbimin.

Dedi benim bugün off bir kaç saatim var yardımcı olayım istersen. Dedim gözümsün: "Eres mi ojos" dedim tabi yo hablo espanol minvalinde ama anlamadı bizim Juan bilader. Olsun bir hoşluk oldu =/
Aldık vizelerimizi çıktıııık velhasıl...

Dedi "Central Park'a gitmek ister misin?" Bu şimdi öyle bir soru ki... Sanki Güvenpark'a, Kuğulu Park'a gitmek ister misin der gibi. Bir süre rötarlı düşünüp, gecikmeli cevaplar verdim tekliflerine. O saniyeye kadar tek derdim vizeyi vaktinde alıp pazar günü yola çıkabilmekti Toronto'ya. New York falan mikimde değildi.
"Central Park'a gitmek ister misin?" sorusu tokat gibi patladı.

Geçtiğim bütün sokaklar o kadar tanıdıktı ki... "Flashback of a feeling" diyor ya Metric o hesap.. Ortalama bir film izleyecisinin Rockafeller dan Time Square e sekerek gidebileceğine bahse girebilirim.
Açlıktan midem kaynayana kadar yürüdük. Sonra China Town: "Do you wanna buy Rolex?" diye yol kesmeler... Bir dakika önce De Beers ın önünde endam eyleyince benim beyin oldu cacık. Ucuz bir Vietnam restoranında ziflendikten sonra, Little Italy de kahve.... Sonra Soho, sonra Battery Park, Statue of Liberty, tekrar Broadway. Broadway yaw... Hani şu bütün sene elimde dönen kitapların hepsinde örnek üstüne örnek verilen creative industry teorilerinin taçsız kralı, kaymaklı ekmek kadayıfı...

Bir an boş bulunup dedim ki "i can prewiev myself in this city. not that i am willing to live but i can sense that moment: me, living here... creepy..." Juan güldü. Bense ürktüm.
Daha çok erken olmasına rağmen yorgun olduğum bahanesiyle exprese tekrar attım kendimi. New Haven'a kadar sızmışım. bunu bildiğimden yanımdaki teyzeyi tembihledimdi New Haven'a varınca kaldır beni deyu.
Gözümü açtığımda dedim ne rüyaydı...
Bunu daha şuurlu tekrarlamalıyım.

......................

Sonra Besim bir şarkı sözü gönderdi:

"yeni bir ülke bulamazsın
başka bir deniz bulamazsın
bu şehir ardından gelecektir
sen yine aynı sokakta dolaşacaksın"

o (!) şehrin uykusuna yatıcam bugün.
içinde herşeyden biraz olsun, herkes olsun...
rüyadır en nihayetinde mantığa lüzum yok.

böyleyken böööyle işte...

p.s: başlık engin ispanyolcamdan ziyade Federico Garcia Lorca'nın "Poeta en Nueva York" una ithafen şey olsun diye...

Hiç yorum yok: