10 Nisan 2010 Cumartesi

Bu da bir yol hikayesi olsun..





Seyahat tecrübe işidir diyenlere selam ederim. Tecrübeli insanın seyahat esnasında tongaya düşmesi daha kolaydır tezimi bir kez daha doğrulamış bulunuyorum. Bir haftalık Washington DC gezisi öncesi, iki gün Lund'da kuzenin yanında kalayım, onu Türkiye'den ziyarete gelen teyzeleri göreyim diye dün sabaha karşı 3.30 da yola çıktım Jönköping'den. elimdeki bilette Malmö duraklaması gözüküyordu ama hat numarası aynı olduğu için otobüs değiştirmeyeceğimizi düşündüm. Vurdum kafayı uyudum haliyle. Evvel'de son durağa kadar uyumuşluğum vardır Ankara Büyükşehrimin otobüslerinde, ama bunu ülke sınırı geçerek yaptığım için kendi rekorlarımı da egale etmiş oldum.

Gözümü açtığımda Cophenagen havaalanında arz-ı endam eylemiştim. Biraz uyku sersemi biraz da çaresiz şöför'ün yanına gittim (ki kendisi birazdan bahsedeceğim hikayenin kahramanı, dombili bey amca Tobbe). Dedi bekle otobüste geri Malmö'ye dönüyorum ben, ordan da Lund'a giden ilk otobüse atlarsın. Geri dönüş yoluna çıkmadan önce girdiğimiz muhabbetin temellerini de çapaklı gözlerimle böyle atmış oldum.

Tobbe bu Swebus daki hat şöförlerinden biri. Yıllardır Stockholm-Cophenagen hattının farklı parçalarında çalışıyormuş. Bir taraftan geri dönüş yolu için arabayı temizleyen Tobbe, diğer taraftan da muhabbete girdi.

"Artık firmalar sadece para kazanmak derdinde, öyle olunca da kimse bilginin (information minvalinde) ne kadar önemli olduğunu düşünmüyor. Senin gibi her hafta 4 kişi falan yanlış rotada devam ediyor yola." diye başladı hafif iç çekerek. ANladım ki devamı var bu yakınmanın.

"Eskiden biz çalıştığımız yeri severdik. Gerekirse herkes işi için ölürdü. Çünkü bilirdik ki kazanılan para neredeyse eşit paylaşılıyor. Çalıştığımız firmaların en tepesindeki insanlarla bir arada yer içerdik. Benzer evlerde yaşardık. O zaman işçi olmak bir sorun değildi bizim için İsveç'de. Ama şimdi değişyor herşey. Biz çalışıyoruz onlar kazanıyor. Benim bir şef var mesela. Benim için excel dosyasından ibaret. Yüzünü bile bilmem." dedi.

Ben de "kapitalizm" diye derin bir nida attım, 60 lık bir teyze edasıyla. Fazla da deşmek istemedim, belli ki dertli Tobbe amca. Derdine kurban olayım Tobbe amca ama sizin ki işçiliğe can kurban diyecek oldum ki, Tobbe asıl bombayı patlattı.

"Ama yeni jenerasyon bir noktada patlayacaktır. Gidip indireceklerdir patronları."

Böyle elmacık kemikleri cherry domates tadında, göbeği yer etmiş, beyaz saçlı sakallı Tobbe amca birden aşka gelince şaştım kaldım ben tabi. Böyle aktivist, politik söylemler İsveç'de duymaya alışkın olmadığım şeyler zira. Herkes güllük gülistanlık yaşayıp gidiyor. İnanılmaz apolitik bir gençlik. Ama "eski toprak" mevzusu coğrafi engel tanımıyormuş.

"Devrim mi gelecek diyorsun Tobbe?" dedim.

"Sooner or later" dedi.

Bilmediğimiz bir zamanın ideali, yıllardan yaşlanmış gözlerinde parladı o anda adamın. Gözümde gençliğini canlandırmaya çalıştım. Beceremedim.

Sonra uzun uzun evinden, bahçesinden, yetiştirdiği domateslerden bahsetti. Çalıştığı firmayı Diesel ve domuz üresi karışımı bir yakıt kullanarak "çevre konusunda duyarlı" olduğundan bahsetti. (700 litre diesel yakıta 20 litre Domuz üresi katıyorlarmış Tobbe'nin dediğine göre.)
"Bu kış çok zordu, evi satıp bir apartman dairesine taşınıcam. Bir gün işe gelemiyordum neredeyse kardan. Onca insan benim yüzümden yolda kalacaktı." dedi. Laf olsun diye de demedi. Gerçekten kaygılıydı yolcular için. Ne acayip adamdı Tobbe.

Malmö'ye vardığımızda da shift değiştirdi Tobbe. Evine geçmeden önce bir de kahve ikram etti bana.

şimdi onun bıraktığı yerden, Malmö Swebus istasyonundan yazıyorum bunları bir çırpıda. İsveç'in leziz güneşli bir gününde, Malmö Limanının yamacında, Ortaçağ Müzesinin yanındayım.

Tazesinden bir de fotoğraf koyayım, yola devam edeyim.

Hadi eyvallah..

Hiç yorum yok: