8 Nisan 2010 Perşembe

İsveç'deki Östrojen Durumları



Ne zamandır yazmak istediğim ama hep kaynayan bir mevzuyu parrrrmaklamak isterim sevgili yurdum insanları.
Bir kadına, ne yaparsa yapsın yeteri kadar östrojen salgılamadığını hissettirecek bir memlekette yaşıyorum. Buraya gelmeden çok önce anlatılan efsane güzellikte ablalar falan epey gözümü korkutmuştu olası ego katliamları açısından. Ama bu eksik östrojen hadisesinin sebebi hiç öyle düşündüğünüz gibi, bele kadar uzanan sarı saçlar, incecik beller, uzun bacaklar; yani benim sahip olmadığım şeylerin toplamı falan değil.
Benim sahip olmadığım bir şeyin her yerde ve her zaman karşıma çıkması: süper dişilik
Üstelik bu o bildiğiniz kromozom bozukluğu falan değil, tercih sebebi süper dişilik.
Şimdi kalkıp bok atmak gibi olmasın da biraz bok atmak istiyorum ben İsveç hatunlarına huzurunuzda.

Bir gün bizim okula gelip yaşları 18-23 arasında değişen ablaları görseniz, öyle tahmin ediyorum ki siz de afallarsınız. Zaten Türkiye'den gelip, hayatının sıttin senesini sarışın olarak geçirmiş bana bile garip geldi başlarda bu kadar sarışını bir arada görmek. Peki ya siz, afallama sebebi blondielerimizin neredeyse hepsinin saçlarını oksidanla beyazlattıklarını biliyor muydunuz? Daha bitmedi a dostlar. Baldırına bacağına bakmadan her daim topuklularla, minicik eteklerle arz-ı endam eden bu ablalarımızın asıl dikkat toplama sebebi, hiç öyle düşündüğünüz gibi mükemmel vücud ölçüleri falan değil. Bunların yarısı kadar açınıp da sokağa çıkana, sürüyle taciz ederler değil sadece benim yurdumda, muhtelif evropa ülkelerinde dahi.

Sabah dokuzdaki derse bir gelişleri var akıllara zarar. Ne zaman kalktın da, ne zaman saçını başını yaptın da, makyajın, parlak simli pabuçların, incecik çoraplarınla gelebildin okula yahu! Ben ekseriye gözümdeki çapakları ayıklayamazken, ve ekseriye ya yataktan kalktığım eşofman altının üstüne bişeyler uydurup, ya da üstümde ne varsa altına bir kot geçirip, okula sadece beş dakika yürüme mesafesi olan evimden koşarak gittiysem, hep aynı hazin manzarayla karşılatım.

Bunun üzerine, bilinçli alınmış bir kararın sonucu olmasa da, değiştiğimi itiraf etmek zorundayım. Artık biraz daha özen gösteriyorum saçıma başıma. Bir maskara sürmeden çıkmaz oldum çok. Hala altımda siyah şalvarım, üstümdeki ise anlamsız bir tişört belki ama son dakka golüyle de olsa, o parfümü sıkmadan atmıyorum ayağımı kapıdan dışarı. Burnumda iki tane siyah nokta çıktığında ekstra hayıflanıyorum falan.

Bu istemsiz değişim beni korkutmuyor da değil hani. Nice babayiğit abilerimiz dahi, İsveç'e geldikten çok kısa bir süre sonra altına dar paça pantolonları çekip, saçlarını da jöleyle yapıştırıverdiler a komşular. Referans noktam Türk hatun kişisi de pek olmadığından etrafımda, ve tez zamanda bana "ya özge be ya kokoş olma allasen ya" diye tutup iki sallayacak adamlar olmayacağından, içime yer yer kurt düşmüyor değil hani. (Bu arada beni aseksüelite ırmaklarında boğulmaya kadar götürecek, erkeklerin dar paça pantolon giyme mevzusuna bişey yapılsın artık lütfen! İmalathanaler kapatılsın, cansız mankenler taşa tutulsun reca ederim!)

Neyse efenim östrojene dönmek gerekirse: İsveç biraz İzmir gibi aslını isterseniz. "Çok güzeeel" dedikleriniz ekseriye dişiliğiyle, edasıyla sizi cezbedenler. Hamuru şahane, nice koçyiğit hanım arkadaşlarım, bir dekolte utancına heba olup gittiler de İzmirliler aldı yürüdüydü geçmiş zaman olur ki, o hesap.

Bizim oğlanlar haftasonu falan dışarı çıktığımızda "offffff" diyorlar bazen. Ben iki kez diyorum, bir onlarla bir de ekstradan gözüm çıkmasın. Ama off çektiğimiz ne kalem gibi bacaklar, ne hokka burunlar, ne de o hayallerimi süsleyen sırma gibi saçlar anlayacağınız. Görmeye hiç alışkın olmadığımız yürek hoplatan miniler, ve eksi yirmilere rağmen ayağa geçirilen şeffaf çoraplar... Tıktıktık topuklu sesleri efenim İsveç güzelliği...
Google resimleri referansınız olmasın.


Rumuz: Şık Latife


demişken... düzgün bir videosunu bulamadıysam da, ağzınız tadlansın...

Hiç yorum yok: