şimdi bütün bu sıraladıklarımın arkasına, kafamı başka tarafa doğru çevirmek suretiyle görmezden geldiğim bir kaç diğer maddeyi de eklemek gerekiyor sanırım. iki tane tokatı çaktım, dedim hop, bilader bi kendine gel. anlat bakalım sırala sıkıntılarını da gözün görsün.
-okul. evet dersler. girmeyi reddettiğim araştırma teknikleri ve 4 kişiyle nereye kadar hallolacak bilemediğim creative marketing projesi. çarşamba günü bir de teee helsinborg e gidilecek firma ziyaretine. derdi sıkıntısı olmayan firmaya çözüm üretelim istiyor andavallar.
-tezle ilgili beş tane falan kitap aldımkütüphaneden, daha da bir tanesinin kapağını çevirmedim. sonra bekle ki charlotta alsın seni kanadaya falan götürsün. hayalllerrr hayalllerr.
-bütçe. sıfır görmeme çeyrek kala annemlerle yaptığım her telefon görüşmesinde "param var" diyorum hala. sırayla birbirimize borçlanarak optimum yaşam düzeyini yakalamay çalışıyoruz. an itibariyle 600 kron içerdeyim. allah beterini gösterme yarabbim. çok acı çok. şu malları satsam da 3-5 elime bişey geçse. (hesapladım hepsini satsam 100 kron para belki kazanırım. be sefilim be :D)
-bugün soyunma odasında spor çıkışı özge ye çok benzeyen bir kız gördüm. bööle aynı onun patlıcan moru aktığı zamnki pembe kafası gibi. ten rengi gözler falan. işte 5 yaş genci ve incesi. durduk yere içime oturdu. ordan sineme ilkere derken en son lise yıllarına bağlandım. bağlantıyı da yol boyu koparamadım. eve gelince de kafamdaki beyaz telleri saymaya koyuldum. 3 taneler an itibariyle. bu saçları boyamayıp öze dönme işi iyi oldu diyordum tam. her an cayabilirim.
-ergün le iki kere iletiştik bu hafta işteşliği sorgulanacak şekilde. ilkini anlayamadım. olmamış gibi davrandım. ikincisi biraz daha lodos tadında oldu. anlayamıyorum falan diyecektim sonrasında. sonra anlaşılamamaktan müzdarip insanların, anlaşılmayan hareketler yapma eğilimlerinin olduğu gibi osuruk bir genellemeyle o geceyi geçiştirdim. son zamanlarda düşünmeme yönünde sağlıklı bir kaç gün geçirebilmiş ve artık onunla ilgili rüya da görmemeye başlamışken konuşmak, beynimde anıların itinayla saklandığı ve anılar gibi kendisini de sakladığım error tuşuna bastı. blocklarken yok yere bir daha vedalaşmak zorunda kaldım içimde. gidiş geliş ayrılış bok püsür falan derken bununla 4 etti. asıl canımı sıkanın vedalaşmanın kendisi olduğunu da anlamış oldum böylelikle. hiç vedalaşmak zorunda kalmadığın, varlığı hayatında süregelen insana, er ya da geç hissettiğin şey değişiyor dönüşüyor sanırım. ama giden gidiyorsa gerçekten, yok yere onu olduğu haliyle muhafaza etme derdine düşüyor beyin. bugün değil ama bir zaman normal bir diyaloğumuzun olabileceği bilgisi bişeyleri daha kolaylaştırırdı gibi geliyor. böylelikle olmadık karelerle hatırlanan bir efsaneye dönüşmek durumunda olmazdı. herneyse. bütün bu hikayenin sonrasında bir daha ergün'le vedalaşmak zorunda kalmamayı diliyorum. bu sonuncu da ağır bir yemek üzerine içilmiş sodadan sayılsın.
-bir de artık şu kış bitsin lütfen. bokunu çıkarmanın alemi yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder